Paraşüt



Paraşüüüt HEYY, Heeey PARAŞÜÜT..
KAPIDA DUUUR. ATLAA... Ve üç gün süren bilgi bombardımanı ve yer eğitiminin, belki 300 kişinin bir arada bulunduğu kamp ortamının ardından yapayalnız göklerde süzülüyorum işte. Ne bir motor uğultusu, ne herhangi bir elektronik alet var çevremde. Paraşütümün hışırtısı, aşağıda İnönü'nün yeşil çayırları, yeni doğmuş güneş ve ben, bahtiyarım :)



Hiç Korkmadın mı?

Paraşütle atladım deyince en çok sorulan sorulardan biridir bu. "Korktum", tabii ki korktum ama yine de yaptım ve de iyi ki de yaptım. Ezberledik artık demiştik, sol ayakla çık, dörde kadar say, kontrol et, inerken ayaklar düz.. Taban-baldır-kalça-sırt-ters omuz.. Bu beş noktaya yayıyoruz inerken vücuda binecek şoku, bir şeyciğimiz kalmayacak o zaman.. Yere iniş değil de kapıdan çıkış daha çok korkutuyor insanı. Hele ilk atlayışta, açık kapıdan sarkıp atlayacağımız yeri saptamaya çalışan paraşüt öğretmenimizin rüzgarda deniz gibi dalgalanan yanağını gördüğüm zaman, sonra bizim sortinin ilk 5 kişisi atladıktan sonra hocanın uçağa bir şeyleri toplayıp çektiğini gördüğüm zaman... Ben birisi statik kancayla uçağa takılı kaldı sanmıştım, meğer hoca bize sorun yaratmasın diye önceki kancaları topluyormuş. O durumda en ufak bir ayrıntıyı bile, her ihtimali bize öğretmelerinin nedenini biraz daha iyi anlıyorum.. Buradaki askeri disiplinden yakınanlar var ama havacılık disiplin istiyor. Biraz gevşeme, işleri boşlamayı beraberinde getirebilir ve kimsenin istemediği sonuçlar bunu izler. Bunun için bu sıkı disipline de razıyım ben, botları kapının önünde bırakmaya da. 
Üç gün boyunca bu kapıdan çıkış anını belki 100 belki 200 kere tekrarlamıştım. Artık otomatikman sol ayakla çıkacağımı düşünüyordum ama olmadı, sağ ayakla çıktım heyecan içinde, kalbim küt küt atıyor, atlamaktan başka bir şey düşünmüyorum. Hocam bir şey mi diyor, yüzüme mi bakıyor, bilmiyorum. Eminim o an yüzümde Didem'in deniz aslanlarının arasında takındığı yüz ifadesi var.. (Bunu Peru'da anlatınca bağlayayım..) Ama olsun yine de çıkıyorum. (BİN) Bir, (BİN) iki, (BİN) üç, (BİN) dört... Evet sorun yok gibi, paraşütüm açılmış tam olarak... Artık inişin keyfini çıkarabilirim. Yaklaşık 450 metreye gelmiş olmalıyım. Demek ki bir iki dakika kadar vaktim var. Çevreme bakıyorum, benden önce ve sonra çıkan paraşütçü arkadaşlarıma bakıyorum. Hepsi de benden belki yüzlerce metre uzak gibi..Etrafıma bakıyorum. Havayı kokluyorum.Coşkuyla doluyorum. İçimden taşıyor bu coşku. Bağırıyorum, çığlık atıyorum. Kimse duyamaz ki ya da duysa ne olacak. Şu an eminim hepsinin içinde aynı coşku. Kim daha iyi anlayabilir ki beni.. Kimi içinden bu kararına küfretse de eminim şu an gizliden bir tat alma halindeler. Çok güzel, çok güzel...

Bu anın coşkusunu o kadar uzun yıllar içimde taşıdım ki, şimdi belki çok daha azaldı ama hala içimi titretiyor o anki duygular.. Karnında kelebekler uçuşturuyor. Hayır g yemiyorum, heyecan ve coşkudan öyle hissediyorum. İniş yaklaşıyor. Öğretilenleri tekrarlıyorum, akıllı bir öğrenci gibi dedikleri gibi yapmalıyım her şeyi. Bu ilk inişim olacak..

Beş nokta taklası çalışan başlangıç paraşüt kursu öğrencileri
3 metrelik bir yükseklikten yere atlar gibi.. Böyle anlatmışlardı bize yere iniş şiddetini.. Ama hiç atlamadım ki 3 metreden.. En fazla Serdarların dolaplarının üstünden turuncu yataklara atlardık çocukken. Olsa olsa 1,5 metredir.. Yere iniyorum, elimden geldiği kadar taklamı yapıyorum. Canım yanmıyor, biraz sersemlemişim sadece ve ne çabuk bitti duygusu var içimde. Tekamül kursu öğrencisi (bize göre) deneyimli paraşütçü çocuk geliyor toplanmama yardım ediyor. 'İyi indim mi' diyorum, tam bir Anadolu çocuğu olduğu gibi söylüyor, doğrusu neyse o, 'Ehh...' diyor 'fena değildin. Daha kötüler de vardı..' Oysa ben mükemmele yakın bir iniş yaptığımı sanıyorum! Neyse o kadar da önemli değil, sakatlanmadım ve bir iki saat sonra ikinci sortime hazırlanacağım. Geç sortidekiler, ikinci atlayışlarını ertesi gün yapacaklar ama ben şanslıyım bugün tekrar atlayışım var. Çünkü ikinci atlayışı ikinci güne kalanları bir korku sarabiliyormuş. 

İkinci atlayışımı biraz daha metin bir şekilde gerçekleştiriyorum. Sonra paraşütler katlanıyor, yemek, dinlenme. Akşam üstü planör hocalarının nefis gösterilerini izliyoruz. Motoru olmayan bir araçla nasıl böyle cambazlıklar yapabiliyorlar, hayretler içinde kalıyorum.

Yıllar yılı ücretsiz amatör havacılık eğitimi veren Türk Hava Kurumu'na ve Mustafa Kemal Atatürk'e, onun öngörüsüne olan saygım bir kat daha artıyor.

Canım Murat'ım iyi ki ısrar ettin ve ben iyi ki seni dinledim. Ayşegül keşke sen de olsaydın..

93-5'ten bu yana fazla bir şey değişmemiş.. Engin çok güzel hazırlamış bu videoyu, tebrik ederim. Benim de unuttuğum pek çok ayrıntıyı hatırlattı..


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder